Op.Dr.Barış ÇOBAN - Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Bloğuma hoşgeldiniz...
Bloğumda siz değerli hastalarımla, hem iletişim kurmak, hem de size daha sağlıklı bir hizmet vermek istiyorum. Bu nedenle de Kadın hastalıkları ve gebe sağlığı ile ilgili merak ettiklerinizden oluşan kategorilerim ve etiketler bölümlerinde makaleler yayımlayacağım.

Ayrıca "op.dr.bariscoban@gmail.com" adresine ve "Etiket konularının alt bölümlerine" yorumlarınızı ve sorularınızı yazabilirsiniz. "İzleyiciler" bölümüne kayıt olarak yeni bildirimlerden daha çabuk haberdar olabilirsiniz.

Bilginin paylaştıkça anlam kazanacağına inanırım çünkü... Bloğumun beklentilerinizi karşılaması dileklerimle...

GENİTAL SİSTEM ENFEKSİYONLARI

VAJİNAL AKINTI ve ENFEKSİYONLAR

     Vajinal akıntılar, kadını jinekologa götüren nedenlerin en başında gelen ve kişisel, sosyal ve cinsel yaşamını etkileyen rahatsızlıklardır. Yaşamın hemen her döneminde karşımıza çıkabilmekle beraber en sık olarak üreme çağındaki cinsel aktif kadınlarda görülürler. Akıntılarla ilgili en önemli konu belki de anormal akıntıyı normal akıntıdan ayırt etmek ve ve buna neden olabilecek yanlış kişisel alışkanlıklar ve hijyenik hatalardan vazgeçmektir.

Normal ya da Fizyolojik akıntı nedir ?
    Vajina normal olarak nemli bir yapıya sahiptir.Vajina duvarlarındaki ve vajinanın içinde bulunan rahim ağzındaki bezelerden salgılanan sıvılar bu nemliliği,ıslaklığı sağlar. Normal sayılan ya da fizyolojik adı verilen akıntılar kokusuz, şeffaf ve sümüksü kıvamda olan akıntılardır. Bu akıntı, ovulasyon adı verilen yumurtlama dönemi gibi östrojen yani kadınlık hormonunun yükseldiği dönemlerde artış gösterir. Yani iki adet arasına rastlayan dönemde bu akıntıda bir miktar artış olabilir. Aynı şekilde adetin hemen öncesinde de akıntıda hafif bir artış olması normaldir.

     Ayrıca cinsel uyarım sırasında vajinayı çevreleyen bezlerden salgılanan ve ilişkiyi kolaylaştırıcı, kayganlaştırıcı, kendine has bir kokusu ve krem - beyaz rengi olan sıvı da yine fizyolojiktir. Gebelikte de rahim ağzından salgılama yapan bezlerin bezlerin aktivitelerinin gebelik hormonlarına bağlı olarak artması nedeniyle yine krem-beyazımsı renkli, olan akıntılar da normaldir. Alışılmış vajinal akıntının miktarı, kıvamı ve diğer özellikleri değiştiğinde mutlaka hekime başvurmak gerekir.Adet dönemine yaklaştıkça bazen vajinada bir koku olabilir ve akıntı rengi koyulaşabilir. Bu adet kanamasını oluşturan hormonların bu dönemde getirdiği etkidendir.

     Anormal akıntıların sık karşılaşılan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken nedenleri mikrobiktir, yani rahatsız edici akıntılar genellikle birer enfeksiyondur ama öncelikle bu konuda alınması gereken temel önlemlere göz atarsak:İlişkiden ve adet kanaması bittikten sonra, vajina içi yıkanmamalı yani vajinal duş alışkanlığından vazgeçilmelidir. Bu işlem vajina içersinde normalde yer alan ve çoğunluğunu laktobasil adı verilen mikroorganizmaların oluşturduğu doğal ortamı yani "florayı" bozar ve enfeksiyonların oluşmasına zemin hazırlar. Eğer bir temizlik yapılacaksa, vajina dış kısmı ılık, duru, temiz suyla ya da bu amaçla hazırlanmış pH'sı yani asitliği uygun özel solüsyonlarla yıkanabilir. Yıkama işleminden sonra vajen girişi kurulanmalıdır.

     Önemli bir konu da tuvalette temizlik mutlaka önden arkaya doğru yapılmalıdır. Havuz, sauna, küvet gibi ortak kullanılan yerlerin temizliğinden emin olunmalıdır. Bu ortamlardan da enfeksiyon alınması olasılığı vardır. Banyo, havuz, sauna ve egzersizden sonra ıslak,terli çamaşır veya mayolar vücutta uzun süre kalmamalıdır. Eğer çok eşli bir cinsel yaşam varsa mutlaka prezervatif ile korunmalıdır. İç çamaşırlar olabildiğince pamuklu ve yünlü yani doğal maddelerden olmalıdır.

Vajinal tampon ve pedler sık sık değiştirilmelidir (en çok 6 saat).
     Adet kanaması döneminde kadına yaşamında ve tüm sosyal aktivitelerinde hareket serbestliği sağlaması, denize girebilme imkanı vermesi için üretilen vajinal tamponların kullanımında dikkat edilmesi gereken en önemli nokta tamponun sık aralıklarla yenisiyle değiştirilmesinin ihmal edilmemesidir. Vajinal tamponu yerleştirdiğiniz andan itibaren kanla temas sonrasında bakteriler hızla çoğalmaya başlar. Vajinal tamponlar uygun kullanıldıklarında vajinanın doğal ortamını bozmazlar. Ancak uzun süre vajina içinde kaldığında ciddi enfeksiyonlara bile neden olabilirler. Adetliyken cinsel ilişki kurulmasını yasaklamak için yeterli tıbbi neden olmamakla beraber, kendinizi bu dönemde yeterince rahat hissetmiyorsanız eşinizle konuşarak kanamalı dönemlerde ilişkiyi ertelemelisiniz.Genital sistem enfeksiyonlarının en sık adet kanaması sonrasında gerçekleştiği düşünüldüğünden bu açıdan risk altında olan kadınlar (daha önceden geçirilmiş enfeksiyon, çok eşli yaşam veya eşin çok eşli yaşam sürmesi gibi) bu dönemde ilişkide bulunmaktan kaçınmalıdırlar.

Hoş koku amacıyla vajen ağzında deodorant parfüm veya sabunlar (nötral pH ‘lı ve doktor önerisyle alınanlar dışında) kullanılmamalıdır.Dar pantolon ve sıkı iç çamaşırları sıkça kullanılmamalıdır.Eğer varsa şeker hastalığı kontrol altında tutulmalıdır. Şeker hastalığının ilk belirtisi bazen bu tür geçmeyen kaşıntılı akıntılar da olabilir. Vajina içersinde bulunan laktobasillerin şekerden asit yapmaları için yumurtalık hormonları özellikle de estrojen hormonu gereklidir. Estrojen hormonunun azaldığı durumlarda örneğin menopozda vajende laktobasiller azalarak ortamın asiditesi azalır ve probleme yol açabilecek mikropların üremeleri kolaylaşır. Dolayısıyla kadının enfeksiyona yakalanma oranı artar.

Ayrıca herhangi bir sebeple kullanılan antibiyotikler de laktobasilleri öldürerek vajinada mantar ve diğer bakteri enfeksiyonlarının oluşmasına yol açabilirler. Dolayısıyla antibiyotik kullanan kadınların tedavi bitiminde kaşıntıdan yakınmaları sık görülmektedir. Vajinal enfeksiyonlar (iltahaplar) arasında en sık görülenlerden birisi mantar enfeksiyonlarıdır.

Cinsel ilişki ile geçen hastalıklar grubunda en sıklıkla karşılaşılan bir diğer vajinal akıntı nedeni Trikomonas adı verilen bir parazittir. Mutlaka eş tedavisini de gerektiren bu mikrobun son yıllarda görülme sıklığı da oldukça artmıştır.

Herşeyden önemlisi düzenli olarak tarama amaçlı smear testi (pap-test) yaptırılmalıdır. Çünkü anormal bir akıntının oldukça nadir, ancak en korkulması gereken sebebi rahim ve rahim ağzı kanserleridir.

Ancak düzenli olarak jinekoloğuna giden ve gerekli muayenelerden geçerek tarama testlerini yaptıran kadınlar için böyle bir risk söz konusu değildir.


MANTAR ENFEKSİYONLARI

Mantar enfeksiyonları vajinal enfeksiyonlar içinde en sık görülenlerdendir. Gebelik, geniş spektrumlu antibiyotik kullanımı, bağışıklık sisteminin değişik nedenlere bağlı olarak baskılanması ve diabet (şeker hastalığı)mantar enfeksiyonun oluşmasına zemin hazırlayan en belli başlı faktörlerdendir. Genel olarak cinsel ilişkiyle bulaşan bir hastalık olmamasına karşın nadiren cinsel yolla da bulaşabilir.  Özellikle yaz aylarında hava sıcaklığının yükselmesiyle beraber genital bölgenin nemli kalmasına bağlı olarak vajinal mantar enfeksiyonlarında artış görülmektedir.

Çoğu kez vajinada normal olarak bulunan mantarların, vajen florasında meydana gelen değişiklikler sonucu aktif hale gelmesi ile kişide enfeksiyon gelişebilir. Ayrıca sentetik çamaşırlar, dar pantolonlar da mantar enfeksiyonu riskini arttırmaktadır. Bunların dışında yine yaz aylarında ve özellikle havuz sonrası bu şikayetlerin arttığı görülmektedir. Burada sebep sanılanın aksine havuzdan mantar bulaşması değil, havuz suyundaki klorün vagen florasındaki yararlı bakterileri öldürmesi sonucu var olan mantar sporlarının aktif hale gelmesidir.Şikayet olarak hastaların çoğunda yukardaki resimdekine benzer beyaz renkli, parçalı, kesik süt görünümlü akıntı ve özellikle de kaşıntı vardır.

Ayrıca kimi bayanlarda vajinal ağrı, cinsel ilişkide ağrı ve yanma hissi, idrar yaparken yanma ve nadiren hoş olmayan bir koku da olabilir. Kaşıntının şiddetine göre cinsel organların dış kısmında, vajinanın girişinde tahrişe bağlı kızarıklık ve şiş bir görünüm de olabilir. Tipik olarak şikayetler adetin başlamasından önceki günlerde daha şiddetlenir ve adetle birlikte bir miktar azalır.

Mantar enfeksiyonlarının çok büyük çoğunluğundan Candida Albicans denen mantar türü sorumludur. Bu yüzden bu hastalığa vajinal candidiasis de denir. Teşhis için genellikle doktorun hastanın şikayetlerini dinlemesi ve muayene etmesi yeterlidir. Ancak bazı hekimler kesin tanı amacıyla vajinal akıntı akıntıdan aldıkları örneği örneği lam (cam parçası) üzerine alarak bir damla % 10 luk potasyum hidroksit ekledikten sonra mikroskop altında incelerler.Tedavide ağızdan alınan ya da vajinal yolla kullanılan ilaçlar yanında lokal olarak uygulanan pomat ve kremler de kullanılabilir.

Vajinal mantar enfeksiyonlarının çoğu lokal tedaviye cevap verir. Ancak direnç gösteren ya da tekrarlayan enfeksiyonlarda ağızdan alınan tedaviye gerek olabilir. İlaç tedavisine ek olarak ayrıca hastaya apış arasını ve cinsel organları kuru tutması, sentetik ve dar çamaşırlar yerine pamuklu ve rahat çamaşırları tercih etmesi önerilir. Ayrıca genital bölgenin temizliği için normal sabun, parfümlü kozmetik ürünleri gibi tahrişe yola açabilecek temizlik ürünleri değil, bu bölge için özel üretilmiş sabunlar kullanılmalıdır. Bunların dışında yaz aylarında havuz sonrası genital bölgenin kuru kalması için hanımlara ıslak mayo veya bikini ile kalmamalarını, klorlu sudan arınmak için havuz sonrası duş almalarını da önermekteyiz. Gebelikte, özellikle ilk üçayda lokal uygulanan pomatlar dışındaki ilaçların kullanımından kaçınılmalıdır.

Vajinada tekrarlayan mantar enfeksiyonlarında altta yatan bir diabet (şeker) hastalığı da araştırılmalıdır.


TRİKOMONAS ENFEKSİYONU

     Cinsel ilişki ile geçen parazit kökenli hastalıklar içinde en yaygın görüleni trikomonastır.  Trikomonas sık görülen bir vajinal enfeksiyondur ve bu hastalığa Trikomonas Vaginalis adlı bir parazit yol açmaktadır. Trichomonas Vaginalis kuyruğuyla hareket eden ve vajinal ortamda kolaylıkla üreyerek vajinit yapabilen bir mikroorganizmadır. Genellikle cinsel ilişkiyle bulaştığı bilinmesine rağmen ortak kullanılan tuvaletlerden, havlulardan ve iç çamaşırlardan, havuzdan da bulaştığı düşünülmektedir.

Belirtiler nelerdir ?
Trikomonas vajinitinin en sık görülen belirtileri sarı-yeşilimsi köpüklü, kötü kokulu bol vajinal akıntı ve sıklıkla vulvada (genital bölgenin dış kısmında) olan kaşıntıdır. Cinsel ilişkide yanma, batma, acıma hissi sıklıkla gözlenir.Trikomonas vajiniti cinsel yolla bulaşan hastalıklar grubunda yer aldığından kadının eşinin de tedavi edilmesi gerekir. Çünkü erkeklerde sıklıkla belirti vermeyen bir enfeksiyon türüdür. Bu infeksiyonun gebelik döneminde suların erken gelmesine ve erken doğum tehdidine neden olduğu da düşünülmektedir.

Teşhisi nasıl konulur?
Tecrübeli bir hekim için şikayetlerin dinlenmesi ve muayene ile bu enfeksiyonun tanısını koymak aslında pek de zor değildir. Ama kesin emin olunmak isteniyorsa kadınlarda vajina erkeklerde ise idrar borusundaki akıntıdan örnek alınır ve bu örnek, mikroskopta incelenir.

Korunma yöntemi
Enfeksiyondan korunmada cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunma önlemlerine uyulması çok önemlidir. Bu tür hastalıklara karşı en etkin korunma yöntemi kondom (prezervatif) kullanmaktır. Ortak kullanıma açık tuvaletlerde dikkatli olmak, iç çamaşır ve havlu gibi özel eşyaları başkalarıyla paylaşmamak ve temiz olduğundan emin olunmayan havuzlara girmemek de uyulması gereken kurallardır.

CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR

      Cinsel yolla bulaşan hastalıklar cinsel ilişki esnasında vücut teması yoluyla bulaşabilen hastalıklardır. Bu hastalıklar (CYBH), virüs, bakteri veya parazitler nedeniyle oluşurlar. En az 25 tane cinsel yolla bulaşan hastalık vardır. Hepsinin ortak yanı, vajinal, anal ve oral ilişkiyi de içeren cinsel ilişkiyle bulaşmalarıdır. Burada bahsedilen hastalıklar bütün bu hastalıkların sadece en yaygın olanlarıdır.


CYBH’a yakalandığınızı nasıl anlarsınız?
Cinsel olarak aktif olan herkesin CYBH’a yakalanma ihtimali vardır. Bazı CYBH’ın, cinsel organlardan gelen akıntı, idrara çıkarken ağrı ve cinsel organların şişmesi ve iltahaplanması gibi belirtileri olabilir. Bazı CYBH’ın her zaman belirtisi olmayabilir. Bu yüzden, eğer bu tip hastalıklara yakalanma tehlikeniz olduğunu düşünüyorsanız varsa, CYBH’ı belirlemek üzere, bir kontrolden geçmenizi tavsiye ederim. Bazan CYBH’ın belirti göstermeleri uzun zaman alabilir ve siz de bu arada, başkalarına da bu hastalıkları bulaştırabilirsiniz. Bu da kontrole gitmenizi daha da önemli kılar. Eğer, düzenli bir ilişkiniz varsa ve CYBH’a yakalandı iseniz, bu mutlaka eşinizin sizi aldattığı anlamına da gelmez. CİYBH belirtileri bazan enfeksyon kapıldıktan aylar sonra da ortaya çıkabilir.


Kendinizi CİYBH’dan nasıl koruyabilirsiniz?
Eşiniz ve kendiniz, düzenli kontrollere giderek ve cinsel ilişki sırasında prezervatif kullanarak, CYBH’a yakalanma tehlikenizi azaltabilirsiniz. Ne kadar çok eşli olursanız, CİYBH’a yakalanma olasılığınız da o kadar artar. Hastalalıklara yakalanma tehlikesini azaltmanın başka yolları cinsel ilişkiden sonra elleri yıkamak ve düzenli cinsel organ temizliğine özen göstermektir.


CYBH’a yakalanıp yakalanmadığınızı bilmek neden önemlidir?
Birçok CYBH çok bulaşıcıdır ve tedavi edilmezse, kısırlık gibi kalıcı hasarlar da bırakırlar. Birçok CYBH, eşten eşe, bazıları da anneden doğmamış çocuğa bulaşabilirler. CYBH aynı zamanda HIV’nin kapılmasını da kolaylaştırabilir.


GENİTAL KONDİLOM (SİĞİL)

     Kondilom/kondülom ya da condyloma accumunata adı verilen genital bölgedeki siğiller (tıpkı elde çıkan siğiller gibi) sevimsiz problemlerdir.  Kondilomlar cinsel yolla bulaşan ve human papilloma virus (HPV) adı verilen bir virusun neden olduğu cilt enfeksiyonlarıdır. Ve ne yazık ki tekrarlama eğilimleri vardır.  HPV sadece genital bölgede siğillere neden olmaz. Bu virusun 60'dan fazla değişik alt grubu vardır. Örneğin tip 1 eldeki siğillerden sorumludur. Bu konunun dikkat çekici yanı ise bu gruplardan bazılarının rahim ağzı kanserine de neden olduğunun bilinmesidir. Bazı tipleri ise anus kanserine yol açabilmektedir.

Elbette her HPV enfeksiyonu kondilom ya da kansere neden olmaz. Aslında çoğu enfeksiyon belirti vermeden geçirilir. Kişinin bağışıklık sistemi bu virüs ile başedebilir ve belirtiler ortaya çıkmadan hastalık etkisiz hale getirilir. Ancak bu başarı HPV'nin tehlikesiz olduğu sonucunu doğurmaz. Genital bölgede kondilom (siğil) oluşumuna neden olan HPV, hücrelerin içine yerleşerek hücrenin genetik yapısını etkileyebilme özelliğine sahip bir virüstür. HPV'nin çok sayıda alt tipi vardır. Bu alt tiplerden bazıları hücrelere olan etkileriyle hücrelerin kendi kendine hızla ve kontrolsüzce çoğalabilen hücrelere dönüşmesine neden olmaktadır. Hücrelerin kontrolsüzce çoğalma özelliği kazanması ise hücrelerin bulunduğu dokuda kanser oluşumu riskini beraberinde getirmektedir. Rahim ağzı, vagina ve vulva kanserlerinin gelişiminde HPV'nin bu onkojen (kanser yapıcı) alttiplerinin çok önemli bir rolü olduğu düşünülmektedir. Bu etkiler uzun vadeli etkilerdir ve ancak onkojen etkiye sahip HPV alttipleri tarafından başlatılırlar.

Bulaşma
Genital HPV hastalığı taşıyan bir bireyle girilen her türlü cinsel ilişki ile bulaşabilir. Virüs, ilişki sırasında ciltte ortaya çıkan mikroskopik yırtıklar ve sıyrıklar vasıtası ile ciltten cilde temas yolu ile bulaşır. Virüsün erkek menisi içinde de saptanması vücut sıvılarının teması yolu ile de bulaşabileceğini düşündürmektedir. Virus ile tamas eden herkesde enfeksiyon bulguları ortaya çıkmaz ancak kondilom ortaya çıkan bireylerin %60-90'ının partnerinde de virüs olduğu saptanmıştır. Virüs bir kere vücuda girdikten sonra uzun yıllar sessiz kalabilir. Cinsel yönden aktif olan herkeste görülebilir. En çok da birden fazla sayıda partneri olan, ya da partneri birden fazla kişi ile birlikte olmuş 15-30 yaş arası kişilerde görülür. Gebelik esnasında hızlı bir seyir izler. Nadiren anneden bebeğine de geçebilir. Virüsle temasdan aylar ya da yıllar sonra bulgular ortaya çıkabilir.

Hastaların büyük kısmında 1-6 ay içinde belirti verir. Belirti olarak genelde dış genital bölgede küçük siğiller ortaya çıkar. Bunlar kişinin kendisi tarafından görülebilir ya da elle hissedilebilir. Siğiller yumuşak, pembe-beyaz renkli, karnıbahar benzeri oluşumlardır. Tek ya da grup halinde olabilirler. Zaman zaman dışarı kabarık olmayıp düz olarak bulunurlar. Nadiren vajina içinde,makat çevresinde ağız ve boğazda da görülebilirler. Kondilomda ağrı olmaz, fakat arasıra kaşıntı ve yanma görülebilir. Tedavi olmadığı taktirde siğiller hiçbir değişikliğe uğramadan uzun bir süre kalabilir, acak bu davranışları oldukça nadirdir. Genelde sürekli olarak büyüme ve yayılma eğilimleri vardır. Kondilom ile birlikte başka bir vajinal enfeksiyon varsa bu büyüme daha hızlı olur. Çoğunlukla vücudun nemli ve sıcak bölgelerine doğru yayılma gösterir. Eğer vajina ve makat civarında anormal renk ve şekil değişiklikleri ile anormal kabarıklıklar görülürse, genital bölgede kaşıntı, yanma ve kanama varsa,partnerde kondilom var ise ya da daha önceden geçirmiş ise mutlaka bir jinekolojik muayeneden geçmek gerekir. Tanı muayene esnasında lezyonların görülmesi ile konur. Bazen bazı solüsyonlar uygulanarak ciltteki renk değişikliklerinden siğil olup olmadığı anlaşılabilir. Dıştan görünen herhangi bir lezyonun olmadığı durumlarda rahim ağzının büyüteç benzeri kolposkop adı verilen bir cihaz ile incelenmesi ile tanı konabilir.

Vajinal smear testi de kondilomun tanı ve takibinde son derece önemlidir. Çünkü daha önce de belirttiğim gibi rahim ağzı kanserine neden olduğu bilinen viruslar da aynı aileden olan viruslardır. Hayatının herhangi bir döneminde kondilom geçiren kişiler yılda bir defa smir yaptırmalıdırlar. Kondilom tanısı konan kişilerin partnerleri de mutlaka muayene olmalı ve gerekir ise tedavi edilmelidir. Çünkü tedavi edilmemiş bir eş enfeksiyonun sürekli yeniden bulaşmasına neden olabilir.

TedaviKondilom ihmal edilmemesi gereken bir hastalıktır.Tedavide virüsü yok etmek mümkün değildir. Tedavi sadece siğilleri ortadan kaldırır. HPV enfeksiyonunun henüz bir tedavisi ya da aşısı olmadığından (ama sanıyorum yurt dışındaki çalışmaları tamamlandı ve bazı ülkelerde piyasaya sürülmek üzere) bu hastalığın tedavisinde en önemli faktör hastalığı bilmektir. Pek çok vakada tek sefer tedavi yeterli olmamakta en az 2 seans gerekmektedir. Tedavide tıbbi ve cerrahi yaklaşımların ikisi de uygulanabilir.

Tıbbi tedavi olarak dıştan sürülen bazı ilaçlar kullanılabilir ancak bu uzun süreli ve zahmetli bir tedavidir. Çoğu ilaç hasta tarafından değil hekim tarafından uygulanmalı ve direk lezyonun üstüne tatbik edilmelidir. Normal dokuya temas ettiğinde ilaç tahribata neden olabilir. Bu nedenle son derece dikkatli uygulama gerekir. Bazı ilaçlar ise direk olarak lezyona hekim tarafından enjekte edilir. Cerrahi tedavide en çok uygulanan yöntem problemin yakılması ya da dondurulmasıdır. Burada amaç olayın tahrip edilmesidir. Dondurma işleminde (krioterapi, cryotherapy) sıvı nitrojen ya da karbondioksit kullanılır. yakma işleminde ise laser ya da elektrokoter uygulanır. Bazı büyük lezyonlar cerrahi olarak çıkarılmayı gerektirebilir. Dondurma hariç diğer cerrahi işlemler için lokal ya da tercihan genel anestezi uygulanır.

Genital siğil riskini azaltmanın en etkili yolu birden fazla sayıda partner ile birlikte olmamaktır. Ancak pratikte prezervatif kullanımı en etkili önlem yoludur. Prezervatif siğillerin yanısıra cinsel yolla bulaşan dahil olmak üzere pekçok hastalığa karşı koruma sağlar. Siğiller kondomun kapladığı alan dışında da bulunabildiğinden prezervatif zaman zaman etkisiz kalabilir.


HPV (GENİTAL SİĞİL) AŞISI

Kadınlarda en sık olarak görülen kanserlerden birisi olan rahim ağzı kanserine, erkeklerde de penis kanserine neden olabilen HPV virüsü (Human Papilloma Virüs) rahim ağzı kanserli kadınların neredeyse tamamına yakınında saptanmaktadır. Rahim ağzı kanseri, tüm dünyada kadınlarda görülen kanserler arasında, meme kanserinden sonra ikinci sırada yer almaktadır.   HPV (Human Papilloma Virus) bazı türleriyle cinsel organlar çevresinde infeksiyon yapan ve siğil şeklinde kitlelerin oluşumuna neden olan bir virüstür. Bu virüsün her türü kansere yol açmaz. Kadınların bir kısmı virüsü vücutlarına girdikten sonra kendi bağışıklık sistemleriyle yenebilmektedirler. Ancak yaklaşık 60 türü bulunan HPV' nin birkaç türü kanser gelişimi için risk oluşturmaktadır. Yapılacak smear testi ile erken aşamada HPV yakalanırsa tedavisi son derece kolaydır ve bu tedavi hayat kurtarmaktadır.

HPV, rahim ağzı kanseri aşısı nedir? Kimlere ve nasıl uygulanacaktır?
Human Papilloma Virüs (HPV) türüne karşı aşı çalışmaları aslında uzun yıllardır sürdürülmektedir. 2007 yılı itibarıyle ABD de satışa sunulması hedeflenmektedir. Değişik aşı türleri vardır ve bunlar halen geliştirme aşamasındadır. Piyasaya sunulacak aşı koruyucu amaçlı olacaktır. Artık son aşamasına gelinen aşının 12 -15 yaşından itibaren hem erkek hem kız çocuklarına yapılması planlanmaktadır ve yılda 3 doz şeklinde yapılacaktır. Bu şekilde ömür boyu % 90 oranında koruyuculuk sağlaması beklenmektedir .Bu şekilde rahim ağzı kanserine yakalanma oranının % 60 azalması öngörülmektedir. Aşı koruyucu amaçlı olduğu için bulaşmasını engelleyecektir. Ve şu anda geliştirilen aşıların , HPV taşıyan kadınlara herhangi bir etkisi olmayacaktır. Yeni aşı tipleri için de çalışmalar devam etmektedir. Amerikan Merck firmasınca geliştirilen ve "Gardasil" ( veya "Gardacil" ) adı verilen aşı, ABD Gıda ve İlaç Dairesi’nce (FDA) 8 Haziran 2006’da onaylanarak "zorunlu Aşı" kapsamına alınmıştır. Ergenlik çağına yaklaşırken, birey henüz aktif cinselliğe başlamadan önerilen aşının üç aşamada birer doz olmak üzere 1 yıl içinde yapılması önerilmektedir. Aşı, cinsel temasla geçen HPV’nin 6, 11, 16 ve 18 tiplerine ve bu virüsün neden olduğu siğillere karşı koruma sağlayacaktır.


GENİTAL HERPES (UÇUK)    

 Halk arasında uçuk olarak bilinen problem, Herpes Simpleks (HSV) adı verilen virüsün yol açtığı mikrobik bir enfeksiyondur. Aslında herpes enfeksiyonu dünyada en sık görülen enfeksiyonlardan birisidir. Çoğu kez herhangi bir yakınma olmadan sessiz bir şekilde vücutta bu enfeksiyon barındırılır.   HSV'nin 2 tipi vardır: HSV1 ve HSV2. HSV1 genelde ağız çevresindeki iyi bilinen uçuk şeklinde yaralara neden olurken, HSV2 genelde genital organlarda problem yaratmaktadır. Virus vücuda ilk kez alınarak enfeksiyon yarattıktan sonra en yakındaki sinir düğümlerinde sessiz olarak yıllarca bekleyebilmekte ve uygun ortam ve zamanda yeniden enfeksiyona neden olabilmektedir. Bu da genellikle hepimizin bildiği gibi vücut direncinin düştüğü zamanlardır.

Belirtiler nelerdir ?
belirtiler kişiden kişiye değişmekle beraber ilk atakta genelde virüs ile tamastan sonra 2 gün ile 2 hafta arası bir süreyi takiben yanma, kaşıntı, bacaklarda ağrı, kalça ve genital bölgede hafif ağrı, vajinal akıntı, karın boşluğunda dolgunluk hissi görülebilir. Bu ilk bulguları takiben birkaç gün sonra genital organlar çevresinde uçuk tarzı yaralar ortaya çıkar. Ağrılı ve hassas olabilirler.Genellikle 3-4 gün içinde kaybolurlar. Ancak virus tamamen yok olmaz ve vücutta barınmaya devam eder ve genelde de periyodik olarak ortaya çıkar. Bu tekrarlamalar esnasında virusler sinirler boyunca ilerleyerek genelde ilk enfeksiyonu yarattığı alanların yakınında yeni yaraları oluşturur. Bu dönemlerde vajinal salgılar ile virüs yayılımı olduğundan kadın cinsel partnerine de hastalığı bulaştırabilir.

Tanı
Gözle görülebilen lezyonların varlığında tanıyı koymak oldukça kolaydır. Bazen kuşkulu durumlarda bazı laboratuvar tetkikleri de gerekebilir. Bunun en iyi yolu aktif enfeksiyon sırasında lezyonlardan alınacak materyalde viral kültür yapmaktır. Ancak bu oldukça masraflı bir tekniktir ve virus üretilememesi mutlaka hastalık olmadığı anlamına da gelmez. Dolayısıyla genellikle daha basit olan ve kanda yapılan immünolojik testlere başvurulur. Ancak bu testler genellikle kişinin hayatının herhangi bir döneminde enfeksiyon geçirip geçirmediğini ve bağışıklık sisteminin virüse karşı antikor geliştirip geliştirmediğini belirler. Bu hastalığa özgü olarak antikorlar bulunsa bile bunlar kişiyi yeni enfeksiyonlardan korumaz.

Tedavi nasıl olur ?
Günümüzde Herpes tedavisi için değişik ilaçlar mevcuttur ancak bu ilaçlar kesin tedavi sağlayamazlar. Viral bir enfeksiyon olduğu için bilinen antibiyotikler etkisiz olmaktadır.
İlaçlar atağın şiddetini azaltmakta ve süresini kısaltmakta , daha sonraki atakların da sıklığını düşürmektedir. HSV enfeksiyonu geçiren kişiler bazı birkaç basit kurala uyarak enfeksiyonun süresini ve bulaşıcılığı azaltabilirler.  Bu önlemlerden en basit fakat en önemli olanı enfekte alanı temiz ve kuru tutmaktır. Uçuk olan bölgeye dokunmamak ya da dokunduktan sonra hemen elleri yıkamak son derece önemlidir. Lezyonlar tamamen iyileşene kadar cinsel ilişkiden kaçınmak da önemli bir konudur. Tekrarlayan enfeksiyonlar travma, soğuk algınlığı, adet görme ya da stress gibi vücut direncini düşüren durumlarda ortaya çıkmaktadır.

Başka riskler var mıdır?
Genital Herpes enfeksiyonu bazı riskleri de beraberinde getirir. Ancak uzun dönem hayat kalitesini etkileyebilecek önemli etkileri yoktur. Gebelik gibi genel vücut direncinin azaldığı durumda olan kişiler aktif enfeksiyon açısından dikkatli takip edilmelidirler. Eğer Herpesin ilk atağı gebelik esnasında ortaya çıkarsa bu durumda virüs bebeğe geçebilir ve bu tür gebeliklerde erken doğum riski her zaman bulunur. Anne karnında iken virüs ile temas eden ve enfeksiyona yakalanan bebeklerin %50'sinde nörolojik hasarlar ve ölüm meydana gelir. Bebeklerde beyin iltihabı, göz problemleri, ciddi boyutta döküntüler ortaya çıkar ancak bu bebeklerin büyük bir kısmı antiviral ilaç tedavilerinden yarar görürler. Bebeklerdeki risk büyük ölçüde annenin geçirdiği atağın ilk ya da tekrarlayan atak olmasına bağlıdır.

Aktif genital herpesden şüphelenilen vakalarda doğum şekli olarak sezeryan tercih edilir. Eğer aktif enfeksiyon yok ise sezaryen şart değildir.